30 Aralık 2008 Salı

kücük ama anlamlı bir hikaye

Yasli bir bey, sabah erken evinden çikmis, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpmasi ile yere yuvarlanmis ve hafif yaralanmis. Sokaktan geçenler yasli beyi hemen en yakin saglik birimine ulastirmislar...Hemsireler, adamcagizin yarasina pansuman yapmislar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kirik veya çatlak olup olmadigini inceleyeceklerini' söylemisler. Yasli bey huzursuzlanmis, 'acelesi oldugunu istemedigini' söylemis.Hemsireler merakla acelesinin sebebini sormus.Adamcagiz da 'karim huzur evinde kaliyor her sabah onunla kahvalti etmeye giderim, geç kalmak istemiyorum' demis.'Karinizin, siz gecikince merak edecegini düsünüyorsunuz herhalde' Demis hemsire.Adam üzgün bir ifade ile 'ne yazik ki karim Alzheimer hastasi ve benim kimoldugumu bilmiyor' demis.Hemsireler hayretle 'madem sizin kim oldugunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvalti yapmak için kosusturuyorsunuz' demisler.Adam buruk bir sesle 'ama ben onun kim oldugunu biliyorum' demis.......

29 Aralık 2008 Pazartesi

haber

19 Aralık 2008 Cuma

11 yaşında alkol komasına girdiHaberin Okunma Sayısı: 939Muğla'da hastaneye kaldırılan iki çocuk, herkesi hayrete düşürdü. Çocukların kanından 500 promil alkol çıktı.Muğla'nın Fethiye ilçesinde alkol komasına giren 11 ve 15 yalarındaki iki kardeş hastaneye kaldırıldı. Çocuklar yapılan muayenelerinde 500 promil alkollü çıktı.Edinilen bilgiye göre İ.A.Ş. (15) ve B.Ş.(11) isimli iki kardeş, sabah saatlerinde arkadaşlarının evine giderek alkol almaya başladı. Ailelerinden habersiz arkadaşlarının evinde giden çocuklar, 3 büyük şişe alkolü bitirdikten sonra evlerine geri döndü. Eve gelir gelmez rahatsızlanan çocuklar 112 Acil Servis ambulansıyla Fethiye Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Alkol komasına girdikleri belirlenen çocukların mideleri yıkandıktan sonra serum takılarak yoğun bakıma alındı. Çocukların ikisinin de hayati tehlikelerinin devam ettiği bildirildi. Kardeşin her birinin 500 promil alkollü olduğu açıklandı. Uzmanlar, 500 promil alkol alındığı zaman nefesin durmasına neden olacağını belirtirken, iki kardeşin alkol seviyesinin en üst sınırına çıktıklarını, buna yetişkin bir insanın dahi dayanamayacağına dikkat çektiler. http://seyhanbozdag.blogspot.com/bu linkden bakabilirsiniz.

komik

komik
Erkek DuasıElham dürüsü ileKızlar sürüsü ileSabah birisi ileAkşam birisi ileAminnnnnnnnnnnAllahım...Karımı her türlü tehlikeden koru Gerekirse ben tehlikeye atılayım Onu hiç yorma Gerekirse ben yorulayımO çalışmasın ben çalışayımO hasta olmasın ben olayımAllahım...O aldatmasınben aldatayımbenim güzel karım dul kalmasın Ben kalayım AminnnnnnnnnnnAllahım... [/b] http://seyhanbozdag.blogspot.com/bu linkden bakabilirsiniz.

hikaye deniz yıldızı

DENİZ YILDIZIYazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar;- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. - Onun için fark etti ama...DENİZ YILDIZIYazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar;- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. - Onun için fark etti ama... http://seyhanbozdag.blogspot.com/bu linkden bakabilirsiniz.

şiir

şiir
Ölümü Ektim Randevu YerindeBeklemekten Ağaç OlsunZembereği boşalmış sözcüklerinAkreple yelkovan öpüşüyor onikideBütün ziller vaktinde vuruyor,tembellik edip gitmeyeceğimKusura bakma ölümBugün de gecikeceğimSessizlik çökmüş kentin sokaklarınaMartılar uykuya dalmışKar bütün izlerini örtmeye hazırRandevularımıza sadığımdır sektirmem saatini ama bu sefer tembelliğim tuttu, ölüm daha çok beklersin beni…Şimdi kış ölümün vaktidir derler ve tecrübelerimden bilirim kışın ölene söverler.Kusura bakma ölümben ardımdan sövdürmem.Bu randevuya asla gelmem.Bu şiirin içinden tren de geçebilirUçak daVapur daBütün teknolojik ölüm aletleri deama hiç birine binmeyeceğimKusura bakma ölümgelmeyeceğim***Gelecek öyle uçsuz bucaksız duruyor kiVe ben ne olacağını merak ederkenhani filmin en güzel sahnesindesinemadan çıkar gibihayattan çıkıp gidememKusura bakma ölümAdın çok soğuk gelememBunca mazeretim varkenyaşama dair,ölümü aklımdan bile geçirmemSeviyorum seni hayattüm kötü sürprizlerini de..Erol ZAVAR http://seyhanbozdag.blogspot.com/bu linkden bakabilirsiniz.

degerli dostluklar hikayesi

Değerli Dostluklar HikayesiEski Japon kültürüne göre parıldayan her şey değersiz ve bayağı kabul edilirdi. Yeni bir fincan veya vazo, ürküntü verirdi. Çünkü parlayan bir nesne yenidir ve yeni olduğundan henüz kullanımının ona kazandırdığı soylulukla değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten ötürü kararmış bir fincan, bizimle yaşamış, sabrımızı ve özenimizi aktardığımız bir eşyadır ve zamanla hem bizim huyumuzu, hem duygularımızı yüklenmiş ve bize hizmet ederek bunun karşılığını vermiştir. uzun süreli bir dostluk zamanın kararttığı bir fincanınkiyle eş değerde izler taşır.gündelik eşyalarda da, arkadaşlıklarda olduğu gibi çatlaklar ve gölgeler bulunur. bir fincanı fırlatıp atmamak ve bir arkadaşı yaşantından uzaklaştırmamak için sabır ve sadakat gibi son derece önemli, ama artık pek sık rastlanmayan iki duyguya gereksinme vardır.sabır, yüklendiği rol gereği bir tuğlaya, sadakat ise bir köke benzer. Sabır acelenin, sadakat ise tüketimin panzehiridir.bu iki duyguyu fiziksel bir imge olarak düşünürsek,Dostluk tuğlalarla örülür, kökler sayesinde gelişir "Değerli, değeri azalmayan ve kalıcı dostluklar dileğiyle... http://seyhanbozdag.blogspot.com/bu linkden bakabilirsiniz

28 Aralık 2008 Pazar

düşünce

Bizim Fikrimiz Yok,Herkesin bomboş fikirlerini ulu orta söyleyerek itibara alındığı, İncir çekirdeğini doldurmayacak fikirlerin gündemi değiştirdiği, Kara cahil adamların sözlerinin vecize olarak kabul edildiği, Kışkırtıcı sloganların günlük hayatı düzenlediği, Milyonlarca dolarlık transfer ücreti alarak gazete köşesi kapanların şirket menfaatlerini günlük siyaset olarak gösterdiği, Cehaletin karanlığının aydınlık gelecek olarak sunulduğu, Yabancı ülkelerin istihbarat servislerine ajanlık yapanların yazılarıyla ortalığı bulandırdığı, Kişisel husumetlerini kusmak için fırsat yakalayanların büyük yazar addedildiği, Tek özellikleri topluma ait değerler ile alay etmek ve aşağılamak olanların entellektüel yazar olarak görüldüğü bir Türkiye'de...Yüreği bu toplumun değerlerini korumak için atan, Sıfatı olmadığı için ne kadar büyük fikirler ortaya koyarsa koysun sesini duyuramayan, Toplumsal servetin eşitce paylaşıldığı bir Türkiye'yi yaratmak isteyen, Bize ait değerlerlerle alay edilmesini içine sindiremeyen, Bu kadar boş konuşan insanların yanında benim fikirlerimi kimse ciddiye almaz diyen, Biz bağımsız, sömürüsüz, huzur içinde bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz diyenlerin,Elbette "Fikri Yoktur".Onların idealleri vardır...Bu büyük ideallerin gerçekleşmesi için karınca gibi didinirler. Bunlar çakalların cirit attığı ortamlarda bir aslan asaletiyle hedefi kollarlar.Öyle değil mi "Fikrim Yok"çular?

hikaye seyhn

Okumaya değer!

Bir zamanlar 4 Oğlu olan bir adam varmış.. Çocuklarının çok erken karar vermemeleri ve önyargılı olmamaları için onları bu konuda eğitmek istemiş.Böylece her birini uzak bir yerde duran Ağacın yanına gidip ona bakmalarını istemiş. .İlk oğlan Kışın gitmiş, İkincisi İlkbahar, üçüncüsü yazınve sonuncusu sonbaharda. Geri döndüklerinde hepsini bir araya çağırmış ve ne görüklerini sormuş.İlk Oğlan Ağacın çok çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söyledi.İkinci oğlan Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı dedi.Üçüncü oğlan başka fikirdeydi. Çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdiki daha önce hiç böyle bir şey görmemişti.Sonuncu Oğlan hepsinin haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat dolu olduğunu belirtti.Yaşlı Adam Oğullarına hepsinin haklı olduğunu söyledi. Çünkü hepsi farklı mevsimlerde ağacı görmeye gitmişti.Onlara bir Ağacı veya bir İnsanı, kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını anlatmaya çalıştı. Yada neye sahip olup olmadıklarını. Gerçekleri ancak sonunda, 4 mevsimi gördükten sonra görürsünüz. Eğer kışın vazgeçersen İlkbaharın nimetinden olursun, Yazın Güzelliğinden ve Sonbaharın bütünlüğündende.Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri parçalamasına izin vermeyin.Hayatınızı bir mevsim(bir dönem) yüzünden yargılamayın.Unutmayınki ilerde şuanki zamanı arayabilirsiniz ve daha güzel günlerde yaşayabilirsiniz.__________________ gercekleri ancak sonunda dört mevsimi gördükten sonra anlarsınız. Eger kışın vazgecersen ilkbaharın nimetinden olursun,yazın güzelliginden ve sonbaharın bütünlüğündende.

seyhan

MARANGOZ
Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. Patronu olan mutahhide, artık işten ayrılmak istediğinden bahsetti. Mutahaid bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan son bir ev daha inşa ettikten sonra işi bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya gelen patronu dış kapının anahtarını marangoza uzattı. Ve “Artık bu ev senin” dedi. “sana benden hediye”
Marangoz öylesine şaşırmış ve utanmıştı ki…. İçinden, “keşke yaptığım evin kendi evim olduğunu bilseydim! Diye geçiriyordu. “Hayat bir kendin yap tasarımıdır” demiş biri. Bu günkü davranış ve seçimlerimiz yarın yaşayacağımız evi kurar

25 Aralık 2008 Perşembe

** BİR HİKAYE **
Hikaye No..:69
Hikaye Adı..: HAC
Tarih..:
Vakit gece yarısı... Ortada ses sada yok... Uzaktan bir iki köpek havlaması duyuluyor o kadar. Rıfkı amcanın yüreği kıpır kıpır... Akşam üzeri hac işlemini birlikte yaptırdığı müstakbel hacı arkadaşlarıyla vedalaşmış, evine gidiyor. Birkaç gün sonra Allah nasip ederse mukaddes topraklara doğru yola çıkacaklar... Bu duyguyu ailesi ve çocuklarıyla paylaşmak için aceleci... Tenha sokakta ilerlerken, loş ışığı henüz sönmemiş bir evin önüne geldiğinde pis bir koku burnunun direğini kırıyor. Öyle pis koku ki,midesi bulanıyor. "Üüffff!" diyor gayri ihtiyari, "Bu ne pis bir koku Allahım. Leş kokusu bu be..." Koku sebebiyle sağına soluna bakınırken loş ışıklı penceireden bir ses duyuyor ağlamaklı: -Anne pişmedi mi daha? Durup içeriye kulak kabartıyor. Duyduğu ses yüreğini dağlıyor: -Az daha sabret yavrum. Az kaldı. Bir başka çocuk sesi. Diğer kardeşi olmalı. -Anne çok acıktım. -Tamam oğlum pişiyor işte. Pis koku insanın midesini bulandırıyor. Öğürmemek için çaba gerek. Peki yavrularını teselli etmek isteyen annenin sesindeki mahzunluğa ne demeli... Rıfkı amca duramıyor: "Ben altmış yaşıma gelmiş bir ihtiyarım. Merak ettim yahu. Bir gidip soracağım." diyor kendi kendine. O zamanlar terör nerde, öyle anarşist nerde? Kimin aklına gelir art niyet... Üstelik biraz araştırsan herkes birbirini tanır. Hele Rıfkı amca ki, Erzurum'da bilmeyen çıkmaz. Biraz da bu cesaretle burnunun direği kırılsa da çalıyor kapıyı. Bir iki tıklatıyor tabii. Sonunda kapı çekingen bir şekilde gıcırtıyla açılıyor. Tamam işte, o leş kokusu içerden geliyor. Ama artık merak, kokuyu bastırmıştır. Kapı aralındı işte. Gencecik bir gelin. Otuz otuzbeş yaşlarında. Yüzüne yaşmak denilen cilbabını çekmiş kapı aralığından soruyor: -Kim o? -Benim kızım, ismim Rıfkı. -Ne istersiniz? -Yoldan geçiyordum. Sesler duydum. Halinizi merak ettim yavrum. Müsaade ederseniz bu meraktan kurtulmak istiyorum. O esnada zaten çocuklar da annelerinin eteğinden tutarak kapı aralığından bu meçhul adama bakıyorlar, niçin geldiğini anlamak istercesine... Rıfkı amca üstleri başlan loş ışıkta bile perperişan olan bu çocukların halini görünce koyveriyor kendini. Dünyası allak bullak oluyor. Ne haccın sevinci kalıyor yüreğinde, ne az önceki manevi heyecan. O yürek şimdi bir sorumlulukla sarsılıyor. Bir mü'min olarak, bu gece vakti iki küçük çocukla bu tenha sokakta loş ışığın altında hayat mücadelesi veren bu sahipsiz genç kadının halinden sorumlu hissediyor kendini. -Kimin kimsen yok mu kızım? -Yok amca. Kocam öleli iyice naçar kaldım. -Evine misafir olabilir miyim? -Buyur gel ama... Cümlenin sonundaki "ama"nın ne anlama geldiğini çok iyi biliyor Rıfkı amca. "Ne oturtacak misafir odam var, ne ikram edecek bir kahvem" denilmek isteniyor. Ne fark ederdi ki, Rıfrı amca ne misafir köşesine kurulmak ne de kahve içmek istiyor. Onun tek derdi bu kimsesiz ailenin halini öğrenmek. Öğreniyor tabi. Yüreği kıyım kıyım kıyılarak öğreniyor. Kapıdan içeri girer girmez dayanamayıp soruyor: -Kızım bu pis koku ne Allasen. Susuyor genç kadın. Dudaklan titriyor. Gözlerinden aşağı inen yaşları fazla saklayamıyor. Başını kaldırıp şöyle bir bakıyor, gece yarısı belki de Allah tarafından gönderilen nur yüzlü ihtiyara. -Söyle yavrum çekinme söyle. -Ölmüş köpek eti amca... Ardından hıçkırıklarını koyveriyor anne. Başını Rıfkı amcanın omuzuna koyup babasına sarılır gibi çaresizliğini anlatıyor: -Çocuklarım aç amca. Kimsem yok. Ne yapaydım? Kime gideydim... Rıfkı amca taş mı sanki? Kim dayanır o hale? Koskoca adam, çocukluğundan beri ilk kez hıçkırarak ağlıyor, hem de çocuklar gibi: > -Allahım affet... Allahım affet!.. Çocuklar melül melül annesiyle birlikte ağlayan ak saçlı adamın yüzünden aşağı süzülen yaşlara bakadursunlar, Rıfkı amca ani bir kararla anneyi omuzundan tutuyor: -Tamam kızım, artık ben yanındayım. Sen benim kızımsın, bunlar da torunlarım. Hemen indir o leşi ocaktan. Bekleyin ben yarım saate kalmaz gelirim. Kimsede konuşacak hal yok. Rıfkı amca kapıdan çıkar çıkmaz, ardından atlı kovalarcasına koşuyor. Hem koşuyor hem söyleniyor: -Hacca gitmiyorum bu sene... Hacca gitmiyorum... Allahım affet... Hacca gitmiyorum... Kendi evine vardığında evdekilerin yüreği ağzına geliyor. Eyvah, babalarına ne oldu? Öyle ya Rıfkı amcanın göğsü körük gibi inip kalkıyor. -Baba, bu ne hal. -Hemen dediğimi yapın! -Tamam da baba? Ardından talimatlar yağdırıyor herkese: -Hanım, kullanmadığın ne kadar tabak çanak varsa hepsini çıkart. Yastık yorgan, halı kilim ne varsa çıkartın. Bu telaş üzerine Rıfkı amcanın diğer çocukları da başına üşüşüyor. Ama baba bu. Kimse bir isteğim ikileyemez. Öyle bir saygı var o zaman. Rıfkı amca, hem ağlıyor hem oğluna kızına torunlarına emirler yağdırıyor tatlı tatlı: -Sen badana boya için kireç vs tedarik et; sen keser çekiç çivi falan ayarla. Sizler yastık yorgan çarşaf çıkartın. Sen un yağ şeker gibi erzak hazırla... Haydi hemen yola çıkacağız! "Eyvaah" diyor aile, "Rıfkı amca hac sevdasıyla aklını oynattı." Çünkü gece gündüz hac için hazırlık yapan bu adam birden ne oldu da bu hale geldi? "Tamam bu iş burda bitti" diyor aile. Ama bakalım ne olacak? Yarım saat sonra baba önde, yastık yorgan, mala çekiç, tencere tabak,ailesi ardında. Rıfkı amca yine aynı heyecanla kapıyı tıklatıyor. "Geldik yavrum, geldik!" diyor. Rıfkı amcanın ailesi gördüğü manzara karşısında şaşkın. Herkes nerdeyse küçük dilini yutacak. Ama az sonra işin sırrı anlaşılıyor. Bu kez görev taksimatı hemen aracıkta yapılıyor. Mağdur anne ve çocukları hemen Rıfkı amcanın evine misafir olarak götürülüyor. Çocukların yemekleri hazırlanacak. Güzelce yıkanıp temizlenecek ve karınları doyurulacak. Orda kalanlar da kadıncağızın evini oturacak hale getirecekler. Sabaha kadar evin altı üstüne getiriliyor. Biri kapıyı pencereyi tamir ediyor. Biri boyayı badanayı başlatıyor. Yastıklar yorganlar yerleştiriliyor. Kilimler seriliyor. Ev sabaha bayram evi gibi hazırlanıyor. Üstelik o gürültüyü ne bir komşu duyuyor, ne kimse rahatsız oluyor, hayret!.. Sabah ezanlanyla birlikte herşey tamam... Rıfkı amca ertesi gün huzura kavuşmuş, belli... Sakinleşmiş halde, çocukları tekrar evinde ziyaret ediyor. Erzak getirilmiş çuval çuval... Ayrıca hacca gitmek için ayırdığı parayı da genç anneye teslim ediyor. -Amca Allah senden razı olsun. Allah gönlüne göre versin. Birkaç gün sonra... Hacı adayları yola revan oluyorlar... Rıfkı amca arkadaşlarını yolcu ederken bir garip halde. O mübarek topraklara gidemediği için yüreği buruk. Gerçi çaresiz bir annenin imdadına yetiştiği için de huzurlu. Bu garip duygularla yol arkadaşlarını uğurlayıp,mahzun bir şekilde arkalarından el sallarken, Rıfkı amcanın çocukları, babalarının bu haline doğrusu çok üzülüyorlar. İkibuçuk ay boyunca hacdan dönen arkadaşlarının yolunu gözlüyor Rıfkı amca. Hiç olmazsa onlardan dinleyecek o mübarek yerleri... Ama Rıfkı amcanın ailesi bir kere daha şaşıracak. Çünkü hacdan dönen arkadaşlarının soluk aldığı ilk yer Rıfkı amcanın evi. Herkes Rıfkı amcaya gelip, hürmetle elini öpmek için eğiliyor. Rıfkı amca bile şaşkın: -Hayırdır, hacdan dönen sizsiniz. Ben size gelecekken? -Sen oradaydın. Bizden sonra nasıl gittin? Bizden önce nasıl döndün Hacı Rıfkı? -Yanılmış olmayasınız. -Nasıl yanılırız Hacı Rıfkı, Bize bu yeşil akikleri hediye vermedin mi? Rıfkı amcanın buğulu gözleri uzak ufuklara dalıp giderken, hacı arkadaşları hala, ellerindeki yeşil akikleri Rıfkı amcaya gösterip onu inandırmaya çalışıyorlardı.KAYNAK: Moral Dergisi, Ocak-Mart 2003 s.20-21

24 Aralık 2008 Çarşamba

dizi

Kanald de yayınlanan KÜÇÜK KADINLAR dizisi dramatik aile dizisidir her bölümünde bir olay dram gerceklesiyorr cok abartılmıss sahneler war her yayınlanan bölümünde insanları aglatmakk icinn yayınlanıyor sanki her bölümü olay olay olay....